23 Ocak 2017 Pazartesi

Heidelberg

 Würzburg'a ailemin yanına gelmemin ardından , gezebileceğimiz yakın şehirleri araştırmaya başladık. Daha önce de duyduğumuz Heidelberg olasılıklar arasına girdi. Zaten bu şehri görmeyi çok istiyorduk ve Würzburg'u gezebilecek yeterli zamanımız olduğu için bir günümüzü Heidelberg'e ayırmaya karar verdik.

Trenden bir manzara
Würzburg'dan sabah saat 8:30 treniyle Heidelberg'e doğru yola çıktık. Yol boyunca 1 kez aktarma yapmamız gerekti. Yani Würzburg'dan bu şehre ulaşım oldukça kolay. Yol yaklaşık 2 saate yakın sürdü. Trenler oldukça konforlu olduğu için yol bizi hiç yormadı. Ve yol boyunca yemyeşil ovalardan ve nehir kenarlarından geçtik. İmkanınız olursa Almanya'da trenle gezmek genel olarak oldukça keyifli. Ama çoğunlukla fiyat olarak otobüse göre daha maliyetli. Bana sorarsanız çok büyük bir fiyat farkı yoksa her zaman treni tercih edin derim.



Coğrafi birkaç not:
Bu güzel şehir Almanya'nın güneybatısında Baden-Wüttemberg eyaletinde ,Ren ve Neckar nehirleri arasında kalan vadide yer almaktadır. Genel olarak dağlık bir şehirdir. Neckar nehri tarafından ikiye ayrılmış olan şehir size yeşilin yer tonunu sunuyor.

Hauptstrasse


Heidelberg'e ulaştığımızda daha erken bir saatti. Şehirde gezeceğimiz yerleri planlamak adına tren istasyonuna oldukça yakın mesafedeki turist ofisine uğradık. Oradan gezmemiz gereken yerlerin güzergahını oluşturduktan sonra yola koyulduk. Bize şehir merkezine ve gezilecek hareketli caddelerin olduğu bölgeye otobüsle gitmemizi önerdiler fakat biz otobüs kullanmayıp yürüyerek gitmeyi tercih ettik.Siz de bu şehre yolunuz düşerse merkeze yürüyerek gidebilirsiniz. Uzak bir mesafe değil ve şehri daha iyi keşfetmeye faydası oluyor.
Kristall Glücker
Şehir merkezine ulaştığımızda, kendimizi şehrin en hareketli caddesi olan Hauptstrasse de bulmuştuk. Bu caddenin sonradan araştırıp öğrendiğim önemli bir özelliği varmış;Avrupa'nın sadece yayalar için ayrılmış en uzun caddesiymiş. Cadde üzerinde çeşit çeşit mağazalar,restoranlar,bazı müzeler, oteller ne ararsanız her şey yer alıyor. Yürümesi oldukça zevkli,capcanlı bir cadde. 
Biz bu cadde üzerinde yürürken değerli taşların sergilendiği ,aynı zamanda satışının da yapıldığı ilginç bir dükkanı ziyaret etmiştik.Babam madem mühendisi olduğu için bizim için biraz daha anlam arz etmişti. Ama bence herkes için ilgi çekici doğal malzemeler var. İsmi: Kristall Glücker...

Heiliggeiskirche


Burayı ayrıntılı bir şekilde gezmenin ardından, cadde boyunca yürüyerek, Heiliggeiskirche'ye ulaştık. Kilisenin önünde bulunan Markplatz Meydanı oturup biraz dinlenmek,birşeyler içmek ve şehrin günlük akışını izlemek için ideal bir yer. 









Heidelberg-Neckar Nehri


Tablo güzelliğinde olan bu kent aynı zamanda Almanya'nın en romantik kenti(Wege der Romantik) olarak nitelendiriliyor. Adına “Ich hab’ mein Herz in Heidelberg verloren /Kalbim Heidelberg’de kaldı” diye bir şarkı bile yazılmış. Ve bunu attığınız her adımda gerçekten hissediyorsunuz.






Heidelberg, aynı zamanda bir üniversite şehri. 1386 yılında kurulmuş olan Almanya’nın en eski üniversitesi olan Heidelberg Üniversitesi tıp ve eczacılık açısından Avrupa’nın en önemli üniversitelerinden biri. Şehirde, 30 binin üzerinde üniversite öğrencisi bulunuyor. Şehrin her köşesinde görülen, kitap okuyan, sohbet eden, bisikletle gezen gençler şehrin dinamik enerjisini de yansıtıyor.


Heidelberg Kalesi

Heidelberg Kalesi
Biraz dinlenmenin ardında sıra görkemli Heidelberg Kalesi'ni gezmeye gelmişti. Kale bir dağ eteğinde ve yemyeşil bir ormanın içinde yer alıyor. Oldukça yüksekte yer aldığı için biz kaleye Bergbahn denilen füniküler kullanarak çıkmayı tercih etmiştik. Çünkü dik bir yol tırmanmak gerekiyordu ve bu bizi çok yoracaktı o yüzden göze alamamıştık. Bu dik yolu füniküler ile çıkmak da ayrı bir deneyimdi.
Saraya giriş fiyatı,içinde yer alan Alman Eczacılık Müzesi girişi ve füniküler kullanımı yetişkinler için 7 Euro, öğrenciler için 4 Euroydu. 
Bergbahn-Füniküler
Fünikülerle en tepeye kadar çıktık. Hatta ark etmeyip kalenin bulunduğu yerden daha da yukarı çıktığımız için biraz aşağı yürümek durumunda kaldık. İndiğimiz yerde şehri tepeden gören çok güzel bir restoran vardı. Fakat pek aktif görünmüyordu. Mevsimden mi bilmiyorum. 
Kaleye doğru inerken yemyeşil yollardan geçtik.
Tam kalenin girişinde küçük bir büfe var. Oradan kahve alacaktık ki, işleten bayan bizim kendi aramızda konuşmalarımızı duyup bize Türkçe yanıt verdi. Meğer Türk'müş. Sanırım Bodrumluydu ya da orada yaşıyordu tam hatırlayamıyorum. Bize çok lezzetli kurabiyeler ikram etmişti sağolsun. Çok tatlı birisiydi. Ona da buradan selam olsun. Belki şans eseri yazdıklarımı okur. 
Kahvelerimizi yudumlayarak kaleyi gezebilmek için yürümeye devam ettik. 13. yüzyıldan kalma kırmızı tuğlalar kullanılarak yapılmış bu kalenin,bazı yerleri yıkılmış durumda. Fakat bu genel havasından hiçbir şey eksiltmemiş. Hala oldukça görkemli ve etkileyici durumda.


Heidelberg Sarayı olarak da adlandırılan kale, 1398-1410 yıllarında, Prens Elector Ruprecht III hanedanlığın ilk rezidansı olarak da kullanılmış. 1764 yılında yıldırım çarpması sonucu zarar gören kalenin taşları bir dönem yöre halkı tarafından ev yapımında kullanılmışsa da, daha sonra kale koruma altına alınmış.





Kalenin içinde yer alan Alman Eczacılık Müzesi (Deutsches Apotheken Museum) tabi ki okuduğum bölüm eczacılık olduğundan benim için ayrı bir önem taşıyordu. Bu nedenle sanırım müzenin içinde 2 saatimi geçirmişimdir. Gördüğüm herşeyin fotoğrafını çektim .İleride belki bana ilham kaynağı olur . Eczacı olmayan birisi içinde oldukça ilgi çekici olduğunu söyleyebilirim. İçinde geçmişten günümüze ilaç yapımında kullanılan tüm araç gereç, ham medde ve değerli bilgiler yer alıyor ve inanılmaz kapsamlı bir müze. Mutlaka ziyaret edin. Ben çıkmak istememiştim. Zamanım daha geniş olsa birkaç saat daha içeride kalabilirdim :) Ve eğer eczacılık fakültesi okuyan veya bitirmiş biriyseniz hususi bu müzeyi görmek içim bile Heidelberg'e gelebilirsiniz. Müze çıkışında bir de hatıra olarak saklayabileceğiniz ürünler satılan bir dükkan bulunuyor.







Buranın ardından, kale içinde yer alan dünyanın en büyük şarap fıçısını gördük. Bu fıçı 1751 yılından kalmaymış ve 185 bin 500 litrelik kapasiteye sahipmiş. Gerçekten inanılmaz büyük görünce hayret ediyorsunuz.






Kaleyi biraz daha gezmenin ardından yine ağaçlık yollardan aşağı inerek kaleden ayrıldık . Sevimli evler bulunan dar sokaklardan geze geze nehir kenarına ulaştık. Kaleden izlediğimiz kartpostal gibi bir manzara sunan nehrin kenarında olmak insana inanılmaz bir huzur veriyor.






Şehrin simgesi olan Eski Köprü diğer adı Carl-Theodor Köprüsü bir sonraki durağımız oldu. Hava güneşli olduğu için köprü,nehir ve çevredeki dağlarda bulunan ağaçlar harika görünüyordu.Burası aynı zamanda şehrin en turistik bölgelerinden biri. Fotoğraf çekmek için mükemmel bir nokta. Köprü girişinde kuleler yer alıyor,bu kulelerin yan tarafında bronz bir maymun heykeli var. Bu heykel de fotoğraf çekebileceğiniz ilginç bir nokta. Eğer geniş bir vaktiniz varsa , nehir kenarında uzun yürüyüşler yapabilirsiniz.



Köprünün karşısında yer alan Filozoflar Yolu'da yürüyüş için çok güzel bir güzergah.Fakat bizim vaktimiz kalmadığı için orada yürüyememiştik. Köprüden sonra yürüdüğümüz ilk caddeye geri döndük ve geze geze dönüş yoluna koyulduk. Akşamüstü Würzburg'a dönüş trenimiz vardı ve ona yetişmemiz gerekiyordu.

Sonuç olarak...
Bana sorarsanız , Almanya'nın  çoğunlukla ziyaret edilen büyük ve gelişmiş şehirlerine göre çok daha fazla tat veren, ortaçağdan kalma bu masalsı şehri mutlaka Almanya gezinizin uğranacak ilk durakları arasına almalısınız...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder