10 Temmuz 2017 Pazartesi

Venedik'ten Fethiye'ye Otostop

Erasmus'u zirvede bırakalım dedik ve otostop çekerek dönelim dedik. İşte gezi videomuz, detayları en kısa sürede paylaşacağım.

25 Şubat 2017 Cumartesi

POLONYA

Şimdi,

Planımız kısaca şöyle: Varşova-Krakow-Zakopane-Budapeşte-Bratislava-Viyana. Böylelikle Beril'e olan sözümü tutmuş olacağım. Yani gittiğim 3 Capital'e onu götürme sözünü.

Köln/Bonn havalimanından Varşova Modlin Havaalanına indik. Bilet fiyatı kişi başı 33€'ya geldi. Bu fiyat Ryanair için pahalı. Çünkü planımızı son anda yapmıştık. Modlin'den Varşova merkeze gidiş 10€. Otobüs sizi Varşova Bilim ve Kültür binasının önünde bırakıyor. Buradan direk Hostel'imize gidip eşyalarımızı bırakalım dedik. Adı: Tapir Hostel.

 Eşyalarımızı hostele bıraktık. Bu gece Beril'le ayrı odalarda kalacağız çünkü fiyatı uygundu ve bir şey diyemedik :D Fiyat bir gecelik iki kişi: 20€. Şimdi yürüyerek Lazienki Krolevskie Parkına gidiyoruz. Sokaklarda ilgimizi çeken bir şeyler olmadı. Havanın soğukluğundan olsa gerek, insanlar pek bir mutsuz. Yüzleri donuk tepki vermiyorlar gibi. Garipti.

 Parkın içinde sincaplar ilgi çekiyor. İnsanlar sincaplara ceviz,fındık vb. şeyler veriyorlar. Parkın içinden geçen küçük su kanallarında da balıklar var. Sincapların arasından yürüyerek Old Town'a gittik. Yol üzerinde bir kahvecide kahve aldık havanın soğuğundan biraz korunmak için.

Cadde üzerinde Old Town'a devam edince ünlü bilim adamı Copernicus(Kopernik)'in heykeli bulunuyor. Bu cadde de gezmek için ideal. Adı: Nowy Swiat.

Eski şehrin içine girince pek bir özellik göremiyoruz. Açıkçası hiçbir özelliği olmayan Varşova'yı bizim Ankara'ya benzettik.

Old Town'u turladıktan sonra karnımız iyice acıkmıştı ve Beril'in Bonn'danki Varşovalı arkadaşı Asia'nın önerisiyle bir restorana(Zapiecek) gittik. Restoran konumu. Old Town'da çeşit çeşit restoranlar bulunuyor. Buralarda meşhur Polonya mantılarını deneyebilirsiniz. "Dumpling" İngilizcesi, "Pierogi" Lehçesi. Biz de Pierogi, Bigos, ünlü lahana çorbası "Kapuşniak"  ve 2 bira söyledik. Bigos lahanalı ve etli bir yemek. Pierogi mantı, diğeri de lahana çorbası. Bol lahanalı bir akşam geçirdik. Hepsi 28€ tuttu.

Hostelimize dönüp güzel bir uyku çektik.

Sabah Krakow'a trenle gideceğiz. Tren kişi başı 15€'ydu. Otobüs 10€'ya geliyor ama tren yolculuğunun daha zevkli olması ve daha kısa sürmesi bizi kendine çekti. Tren 3,5 saat - Otobüs 6 saat. Tren biletini internetten veya direk merkezi tren istasyonundaki bürolardan temin edebilirsiniz. Biz direk gidip almayı tercih etmiştik .

Siz de Varşova'dan Krakow'a geçerseniz mutlaka tren kullanın. Yoksa yoldaki geyik sürülerini kaçırırsınız. Heryer geyikti. Çok güzeldi... Tepelerden kulaklarını dikmiş geçen treni izliyorlardı. Bu arada trende içki içmek yasakmış ama ben bir birayı çoktan gömmüştüm.

Şimdi Krakow'dayız.

Tren garından inip hostelimizin yolunu tuttuk. Hostel: White Eagle Hostel. Fiyat 4 gece 2 kişi için 85€. Bu hostel şehrin tam göbeğinde bulunuyor ve yürüyerek her yere gidebiliyorsunuz. Üstelik ambiyansı da gayet hoş. Eşyalarımızı bıraktığımız gibi şehir turu yaptık. Varşova'dan sonra Krakow bize çok iyi geldi. Sokakları daha canlı daha tarihi daha güzeldi. Hitler'in önemi büyükmüş bu konuda. Krakow zaten bizim diyip dokunmamışlar. Ama Varşova'da taş üstünde taş bırakmamışlar.

Krakow'un tarihi yeri iki bölümden oluşuyor. Almanların inşa ettiği taraf var Polonyalılar'ın inşa ettiği taraf. Aradaki farkı şehir haritasında bile görebilirsiniz. Alman tarafı nizami düzenli evler sıra sıra. Diğer taraf ise aynı bizim sistem: gelişi güzel.

Hostelin konumu mükemmel olduğu için ilk gün merkezi gezdik. Zaten her yer çok yakındı birbirine. Ünlü Krakow meydanında çarşı, katedral ve birçok tarihi ev bulunuyor. Eşyalarımızı koyduktan sonra  benim Slovenya'daki arkadaşım Gosia geldi ve ilk onunda buluştuk. Karnımız biraz aç olduğu için ünlü Polonya çorbalarından içelim dedik. Konum. Bu restoranda yöresel yemekler de var. Domates ve pancar kökü(beetroot) çorbası söyledik. Pancar kökü çorbası içinde haşlanmış yumurta ile geliyor. Çorbalarımızı bir güzel içtikten sonra şehir turuna başladık. Fiyatını hatırlamıyorum çünkü Gosia ısmarlamıştı. Ama çok pahalı değil. Polonya genel olarak ucuz bir ülke.
Krakow meydan

Meydana geldik. (Plac Mariacki). Meydanda bulunan çarşıya "Krakow Cloth Hall" girdik. Burada çeşitli satıcılar bulunuyor ve genel olarak yöresel giysi ve eşyalar satılıyor. Polonya da kehribar çok yaygın . Kehribardan yapılmış çok çeştli takı ve aksesuarlar mevcut.
Buradan da çıkarak Krakow Kalesine geçtik. Kalenin içini gezdikten sonra Jewish District yani Yahudilerin yaşadığı bölgeye gittik. Burada Eski Sinagog ve Schindler'in fabrikası var. Gezmeniz şiddetle tavsiye edilir.
Hava soğuk olduğu için sıcak bir şeyler içmek istedik. Yahudi bölgesinde Zenit diye bir cafe'ye geçip kahve içtik. Konum.

Yoğun bir sohbetin ardından saat de ilerlediği için Gosia'yla ayrıldık. Karnımız acıkmıştı ve bir şeyler yemek istiyorduk.

Grozdka Caddesi üzerinde çeşit çeşit yerli yemek yapan yerler vardı. Buralar çeşit bol ve aldığınız yemeğin gramına göre fiyatlandırıyorlar. konum. Yöresel yemekler yapan bu restoran fiyat/kalite oranına bakılırsa iyi seviyede.

Yemekten sonra tatlı bir şeyler yemek için meydanda bulunan Castor Cafe'ye gittik. Konum. Çilekli çikolataları harika. Hediyenizi buradan alabilirsiniz.

**Hediye olarak alınabilecek en iyi şey bence 10cc'lik çeşit çeşit olan Polonya vodkalarıdır. Hele bir fındıklı vodka var ki, gerçekten tam bir sanat eseri. Sütle için. Cevizlisi ayrı, meyvelileri ayrı, fındıklısı ise apayrı. Vodkanın markası: Soplika. Fiyatı 7 Zloti civarı.

İkinci Gün.

Sabah kahvaltı olarak marketten aldığımız hamur işlerini yedik. Çoğunun tanesi 1€ bile değil.

Bedava şehir turuna katıldık. Bedava şehir turlarıyla ilk kez burada tanıştık. Bahşiş usülü çalışıyorlar. Bize Krakow'un içini güzelce gezdirip anlattılar. St. Mary Bazilikası, Wavel Kalesini, Yahudi bölgesini, Eski Şehri iyice anlattı rehber.Sizler de bu turlardan mutlaka faydalanmaya çalışın ,oldukça verimli geçiyor :)

Kalenin yanında bulunan ejderha heykeli para atınca alev püskürüyor.

Bu ejderhanın hikayesi ise şu:
Bir zamanlar  Wavel Kalesinin altındaki mağarada bir ejderha yaşıyormuş. Ejderha durmadan şehre zarar veriyormuş. Buna daha fazla dayanamayan halk ejderha ile anlaşmaya karar vermiş ve ejderha bunun karşılığında her ay mağaralarına bir kız getirip bırakmalarını istemiş. Şehirde sadece Kral Krakus'un kızı kalana kadar devam etmiş bu anlaşma. Sonra Kral kızını ejderhaya vermemek için dört bir yana haber salmış ejderhayı öldüren kızımla evlenir diye. Bunu duyan ayakkabıcı Dratewka, sülfür koyduğu koyun postunu mağaranın önüne atmış.
Ejderha postu yiyince çok susamış ve yanı başındaki nehirde bulunan tüm suyu içmiş ve orada patlayıvermiş. Prenses ve Dratewka mutlu bir hayat yaşamışlar.

Ejderhanın tüm suyunu "içtiği" Vistül nehri kenarında yürüyüş yapabilirsiniz.

Nehrin kenarını yürüdükten sonra, kalan zamanımızda da ara sokakları gezdik. Ara sokaklarda çok güzel değişik eşyalar satan dükkanlar vardı. Şöyle değişik dekorları olan bir mekan var. Uğrayabilirsiniz. Stajnia Pub.


Yine açız.

Ne zamandır geyik etini denemek istiyorduk. Polonya'da bazı restoranlarda geyik eti olduğunu duymuştuk. Biz de  bugün kendimizi ödüllendirip güzel bir restorana gitmek istedik. Restoran Miod Malina. Bu restoran gerek dizaynı olsun gerek hizmeti ve yemekleri olsun. Gayet başarılıydı. Geyik, ördek, salata, patates ve tabiki şarap söyledik. Her şey çok güzeldi. Ördek:12€ , Geyik: 16€ idi.

Denemeye kesinlikle değer. Geyik eti beklentimizin çok daha üstündeydi. Kuzu etini geçer bence. Çok yumuşak ve kıvamlı bir et.

3. Gün.

Zakopane'ye gideceğiz.

Sabah erkenden çıktık yola. Krakow Zakopane arası otobüsle 2 saat sürüyor. Otobüse şu linkten bakabilirsiniz. Busradar

Planımız Zakopane, oradan da Morksie Oko. Zakopane'ye gelince her yer bembeyaz. Biz de Morskie Oko'ya yani daha yükseğe çıkacağımız için daha fazla üşümemek için biraz vodka almak istedik. Şehrin içini gezerken küçük bir bakkal bulduk. Oradan yiyecek bir şeyler ve vodka aldık. Zakopane'den Morskie Oko'ya gitmek için dolmuşları beklerken otobüs terminalinin yanindan hot dog aldık.

Dolmuşla Morskie Oko yoluna çıkmak yaklaşık 50 dakika sürüyor. Buradan da isterseniz at arabasıyla isterseniz  yürüyerek Morskie Oko'ya ulaşabilirsiniz. Yürümek 2 buçuk saat sürüyor.

Biz macera aradığımız için yürümeyi tercih ettik. Kar hiç durmadı ve her yer bembeyazdı. Gölün  kenarına vardığımızda bitmiş bir haldeydik ve kendimizi orada bulanan tahtadan yapılmış restoran işlevi gören yere attık. Burada biraz dinlendikten sonra yanımızda getirdiğimiz kruvasanı yedik vodkayı içtik.

Zakopane
Donmuş gölün üzerinde yürümeye gidiyoruz. Kar hiç durmadı. Lapa lapa yağıyor. Gölün sonunda kardan evler yapmışlar. Eskimoları şimdi daha iyi anlıyoruz. Gölü biraz turladıktan sonra restorana geri dönüp sıcak bir şeyler içmek istedik. Lahana ve sebze çorbası bizi baya bir ısıttı.

Şimdi dönüş vakti.

Salaklık başa bela, yine yürüyerek geri döndük. Bunun şerefine yolda bir güzel düştüm.

Zakopane'ye geri dönünce otobüsü beklerken otobüs garında kaloriferin yanına geçip ayakkabılarımızı ve çoraplarımızı çıkarıp biraz ısıttık. (Türkiye'den geldiğimiz belli olsun diye). Her tarafımız sırılsıklamdı.  O günden sonra nasıl hasta olmadığımızı hala merak ediyoruz. :D

Hava karardı. Çok yorgunuz. Otobüse kendimizi zor attık. Krakow'a geri dönüyoruz.

Bir duş. Direk yatak.

Dördüncü yani son günümüz.

Bugünü çok igrenç ama herkesin görmesi gereken bir yer olan Auschwitz'e ayırıyoruz. Burası bir Nazi toplama kampı. Çok iğrenç işkencelerin yapıldığı insanlık ayıbı bir yer. Fiyatlar ve saatler hakkında bilgi almak için şu linki kullanabilirsiniz: http://auschwitz.org/en/

Auschwitz
Eğer rehberli tura katılmak istiyorsanız ki kesinlikle buna katılın, size bir kulaklık veriyorlar ve rehber geze geze anlatıyor: Gaz odaları, insan fırınları, yıkılan binalar, mahkumların çalıştıkları yerler...

1,1 milyonu Yahudi olmak üzere toplam 1,3 milyon insan öldürülmüş burada. Çoğu da kampa geldikleri ilk günlerde...



Burayı Gosia ile birlikte gezdik. Gün sonunda da Krakow'a döndük. Bugün çok zorlamadık çünkü bir önceki gün çok yorulmuştuk ve sabah 4'te Budapeşteye otobüsümüz vardı.

Sonraki yazımda Budapeşte'den bahsedeceğim.

Hoşçakalın





21 Şubat 2017 Salı

Berlin Gezisi

Bu gezi bizim ESN Bonn (erasmus topluluğu) tarafından düzenlenen ilk  geziydi. 12 kasım gecesi Bonn'dan yola çıkılacak ve 2 gece kalınıp 15 kasımda dönülecekti. Yani Berlin'de geçirecek 3 günümüz vardı.  Elbette Berlin gibi büyük bir şehir için kısa bir zamandı ama yine de katılmayı düşünüyorduk.
Bu gezi planı açıklandığında Erdal Ljubljana'daydı. Fakat benim yanıma gelmeyi planlıyordu. O yüzden ben de ESN Bonn'daki görevli öğrencilerle konuşup onun da geziye katılıp katılamayacağını sormuştum. Ve katılabileceğini söylemişlerdi. Ben de hemen kayıtlarımızı yaptırmıştım. Aynı zamanda Bonn'daki çok sevdiğim arkadaşım Gülis de geziye gelmek için kaydını yaptırmıştı.Yani hep birlikte ilk gezimize gidiyorduk!

Geziyle ilgili bazı ayrıntılar ;

Gezi ücreti:90 Euro
Kaldığımız Hostel: A&O Berlin Mitte(Odada 5 kişi kalmıştık)
Dediğim gibi gezi 2 gece 3 gün sürecek bir geziydi. Yani ücret içinde gidiş dönüş yol masrafları, 2 gece konaklama+kahvaltı,şehir içi rehber ile tur,rehberli Alman Federal Meclisi (Deutscher Bundestag) gezisi ve 48 saat geçerliliği olan şehiriçi ulaşım kartı vardı.

Yola çıkma zamanı...

Otobüsümüz akşam 23.30 gibi hareket etmişti. Bonn-Berlin arası yaklaşık 7-8 saat sürmüştü. Otobüste uyuyabilsek çok iyi olacaktı fakat o kadar çok İspanyol vardı ki...ve gece boyu sürekli konuşup gülüp eğlendikleri için uyuyamamıştık. Tamam çok eğlenceli insanlar ama gece gece o enerji nereden geliyor anlayamadık :)
Otobüs bizi hostele kadar getirip bırakmıştı. Hostelde önce güzel bir kahvaltı yapmıştık. Ve kahvaltısı oldukça başarılı bir hosteldi. Çeşit çok fazlaydı ve kalitesi iyiydi. Hatta gezerken acıktığımızda yemek ve böylece tasarruf yapmak için yanımıza sandviç hazırlamıştık. Ve meyve de veriyorlardı ,muz ve elma da almıştık.
Odada ben,Erdal,Gülis,Simel ve Arjen beraber kalacaktık. Çoğu kişi kendi ülkesinden gelen kişilerle grup oluşturmuştu biz de böyle kalma kararı almıştık. Fakat daha çok erken bir saat olduğu için odalar henüz boşalmamıştı ve herkes eşyalarını emanet odasına bırakmıştı.
Biz kızlar olarak kendimize çeki düzen verip üzerimizi değiştirmek için boş bir odaya girip işlerimizi halletmiştik. Berlin, Bonn'a göre oldukça soğuktu. O yüzden kalın şeyler giydik. Siz de kasım ayında Berlin'e gidecekseniz yanınıza kalın kışlık giysilerinizi ve kabanınızı mutlaka alın.

Tüm grup hostelin önünde toplanmıştık ve kalabalık olduğumuz iki farklı gruba bölündük . ESN grubunda görevli kişilerle beraber şehir turu yapacaktık. Daha ilk köşebaşında bizi Berlin'in meşhur grafitilerinden biri karşılamıştı. Yürümeye devam ettik. Grup rehberimiz bize bir yandan geçtiğimiz yerlerde bulunan özel yerleri anlatıyordu.Yürürken Berlin Rathaus'un(belediye binası) önünden geçmiştik. Meşhur Alexanderplatz'dan geçip Müzeler Adası'na(Museumsinsel) ulaşmıştık. Burası Spree nehrinin üzerinde yer alan 1 kilometrekarelik bir adacık. Burada birçok gezilmesi gereken oldukça büyük müze bulunuyor. Fakat ne yazık ki bizim bu müzeleri gezmeye vaktimiz kalmamıştı. Müzeler adasının ardından Checkpoint Charlie'ye(Çarli Kontrol Noktası) ulaştık.Burası 1961 senesinde 1990 senesine kadar ,bölünmüş Berlin'de Doğu-Batı geçiş kapısı olarak kullanılan bir ittifak noktasıymış. Şuanda tabi ki böyle bir işlevi yok fakat orada yine askerler bekliyor.İsteyenler para karşılığı askerlerle fotoğraf çekilebiliyor.Aynı zamanda bariyerler,geçiş noktası sinyal sistemi ve Berlin Duvarı anıtı hala bu alanda sergileniyor.Yani biraz turistik amaçlı bu ortamın tarihsel anlamını sürdürüyorlar. 

Buranın ardından ESN grup rehberimizle olan kısa şehir turumuz sona ermişti. Artık kendimiz gezecektik. Erdal hostelden aldığımız harita üzerinde gezilecek yerleri en yüksek verimle gezebilecek şekilde bir güzergah çizmişti.Fakat önce biraz dinlenip bir şeyler yiyip içmeye ihtiyacımız vardı. Hemen orada bulunan Starbukcs'a oturup hostelde hazırladığımız sandviçlerden yemiştik.Uykusuzluğun etkisiyle yorgunluk kendini hissettirmeye başlamıştı fakat dinlenmeye ayıracak vaktimiz olmadığı için yola koyulduk. Diğerlerinin yaptığı gezi planları bizi pek tatmin etmediği için Erdal'la biz kendi güzergahımızı çizip yola koyulduk.


İlk önce çok yakınımızda bulunan Berlin Duvarı anıtını ziyaret ettik. Oranın ardından sokaklarda yürüyerek Postsdamer Platz'a(Postdamer Meydanı) çıktık. Bu meydanda oldukça heybetli ve modern binalar yer alıyordu. Yılbaşı yaklaştığı için Almanya'nın her şehrinde meydanları dolduran Weihnachtmarkt'lar(Noel pazarı) bu meydanda da bizi karşılamıştı. Her yer ışıl ışıl yılbaşı süslemeleri,sıcak şarap(Glühwein) yapan satıcılar, çeşitli aperatif yiyecek ve tatlı satıcıları ile doluydu. Burnumuza her köşeden lezzetli kokular geliyordu. Meydanda aynı zamanda eğlence amaçlı kurulan platformlar yer alıyordu. 

Bu meydanda biraz oyalanmanın ardından PanoramaPunkt yani şehri panoramik olarak izleyebileceğimiz çok yüksek bir bina bulmuştuk. Girişi 5 Euro'ydu. Bu binaya çıkıp şehri 360 derece görmenizi tavsiye ederim çünkü zamanınız kısaysa şehir düzenini,gezdiğiniz yerlerin konumunu kafanızda çok iyi bir şekilde oturtmanıza fayda sağlıyor. Aynı zamanda şehir tarihi ile ilgili kısa notlar da yer alıyor. Bu sayede tepeden tüm yapıları görüyor ve o an tarihini okuyabiliyorsunuz. Oldukça faydalı. Binanın en tepesinde bir de restaurant yer alıyor ama biraz pahalı. Eğer değerlendirmek isterseniz yemek yemek için ilginç bir nokta denebilir.

Buranın ardından Ebertstrasse üzerinden yürümeye devam etmiştik. Oldukça geniş bir caddeydi. Yol üzerinde yürürken bir  bina içinde Biyomedikal ürünlerle ilgili sergi-fuar karışımı bir etkinliğe denk gelmiştik. Erdal'ın okuduğu bölümle(Robotik tıp cihazları) ilgili olduğu için içeriyi gezmek istedik. Oldukça değişik şeyler vardı fakat zamanımız dar olduğu için hızlı bir tur attık. Çıkınca  Holokost/Katledilen Avrupalı Yahudiler Anıtını ziyaret ettik. Burası oldukça geniş bir alanı kaplayan,Yahudilere adanmış bir anıt mezar özelliğini taşıyor. Oradan da Brandenburg Kapısı'na yürüdük. Orada resim çekildikten sonra akşam yemeğimizi yiyip Berlin Hauptbahnhof'a (Merkez İstasyonu) yürüdük. Burası delice bir yerdi. Berlin'deyseniz kesinlikle buraya uğramalısınız. Metro sistemi , trenler ve düzen o kadar ileri ki , biz buraya şaşkınlık ve hayranlık duyduk. İstasyon bizim sayabildiğimiz kadarıyla 7-8 kattan oluşuyor, her yerde yürüyen merdivenler birçok mağaza ve çok fazla yolcu var. Her kattan surekli tren-metro gecip duruyor. İnanın başınız dönüyor. Hareketli bir film sahnesinin ortasina düşmüş gibi hissediyorsunuz. Köln Hauptbahnhof içerisinde 10 adet tren durağı yer alıyor ve 2 katlı. Orası bile insana hayranlık uyandırırken Berlin Hauptbahnhof'un hissettiediklerini siz düşünün...
Buradan kaldığımız hostele en yakın metro istasyonuna geldik. Hostele girmeden önce Aldi'ye(Almanya'nın ucuz bir marketi) uğradık . Akşam parti olduğu için gitmeden önce odada içecek bir şeyler ve çerez-çikolata (Aldi'nin çilekli çikolatası!!!)aldık . Sonunda odaya girdik . Aslında kafayı vurup uyumak istiyorduk çünkü bütün gün yürümüştük ve hava çok soğuk olduğu için ben kendimi biraz grip başlangıcında hissetmeye başlamıştım . Ama Berlin'de oluşumuzu değerlendirmek adına enerjimizi topladık . Birkaç saat odada takıldık. Sonra 5-6 arkadaş partinin olacağı yere doğru yola düştük . Metroya bindik . İnince bir süre de yürümemiz gerekiyordu. Partinin olacağı yere ulaştık; Club Soda
Girişte oldukça uzun bir kuyruk vardı. Değer miydi bunca eziyete bilmiyoruz ama geldik işte 😁
Eğer Berlin'de bir gece klubüne gidecekseniz burayı tercih edebilirsiniz çünkü içeride değişik bir konsept var. Yani içerisi bölüm bölüm ve her kısımda farklı tarz müzik çalınıyor . Yani birinde sıkılınca diğerine geçip oradan da bir başka müzik tarzına yol alabilirsiniz . Pop - rock - country ... ne ararsanız her oda da başka müzik mevcut :)
Artık yorgunluk çökmüştü ve gece geç bir saatte zar zor hostele dönmüştük . Direk uyuduk.

Berlin'de 2. Gün
Parlemento

Bugün ilk olarak ESN grubu ile beraber Deutscher Bundestag'a (Alman Federal Meclisi) geldik . Buraya grup olarak metro kullanıp gelmiştik . Meclise girişte birçok kontrolden geçtik.  Çantalarımızı emanete bıraktık ardından bizi meclis toplantıların olduğu  büyük salona aldılar.  Orada oturduk ve rehber bize meclisle ilgili bilgiler aktardı. Berlin'e geliyorsanız mutlaka bu tarihi binayı da içini gezerek ziyaret etmelisiniz. İçini gezdikten sonra dış bölgesine de geçtik. Burada Tiergarten'i görebilirsiniz. Bu park, zamanında kralın özel avlanma bölgesiymiş. Eğer binanın park tarafına değil de diğer tarafına bakarsanız burada tam bir mühendislik harikası olan kuleyi görebilirsiniz. Bu kulenin özelliği, güneş ışınlarını içindeki aynalar sayesinde binanın her bir bölgesine ulaştırıyor ve bu sayede güneşten maksimum verim alınarak elektrik kullanımını azaltıyor. (Şaşırtmadı). Bu kuleye girmeden önce kulağınıza kulaklık alın. Bu kulaklar kuleye tırmanırken size Berlin'i anlatıyor. 

Bundestag'tan çıkıp Tiergarten'in içinden geçip hayvanat bahçesine gittik. Giriş: 12€.
Dediğim gibi, yürüyerek gezin. Eğer metroyu kullansaydık Berlin'in bu güzel parkını kaçıracaktık. 
Hayvanat bahçesinde bir çok hayvan buluyor: filler, şempanzeler, zürafalar, foklar, penguenler...
Buradan da çıkıp yürüyerek 2. Dünya savaşından etkilenen bir kiliseyi ziyaret ettik ve Checkpoint Charlie noktasına geri döndük. Burada bir tane İtalyan Restoranı vardı ve açık büfeydi. Hem de 12€'ya! Gerçekten başarılı. Konum. 

Hostele dönüş.

Ertesi gün. Dönüş günümüz.

Son güne sakladığımız East Side Gallery'yi bugün ziyaret edecektik. Hava çok yağmurlu. Tabi ki bizi yıldırmaz. Yürüdük. Sırılsıklamız ama duvarı sonuna kadar yürüdük. Gerçekten görülmeye değer.

Hostele dönüp otobüse geçtik...

Bonn'a vardığımızda geceydi.

Bir sonraki gezimizde görüşmek üzere...


25 Ocak 2017 Çarşamba

GÜNÜBİRLİK ZAGREB


St Mark Kilisesi
Berlin'den sonra sıra geldi Slovenya'nın güney komşusunun başkenti Zagreb'i gezmeye. Bu gezime biriyle Piran'da tanışmış olmak üzere 5 arkadaş gittik. Piran'da tanıştığım arkadaşım Barbora. Kendisi Çek. Tıp okuyordu Slovenya'da. Piran'a giderken de onunla konuşmuştum. Şimdi de o aracı oldu. Arabada iki Çek, bir Polonyalı, bir de Litvanyalı bir de bendik. Neyse, aracımızı kiraladık. Araba 40€ ve benzin 12€ tuttu toplam. Sabah saat 9'da Ljubljana'dan ayrıldık.

Josip Jelacic Meydanı
Zagreb'e Novo Mesto üzerinden gidiliyor ve yaklaşık 1 saat 45 dakika sürüyor. Yol yemyeşil, içinizi ferahlatıyor. Zagreb Hırvatistan'ın başkenti ve "bana göre" en çirkin şehri... Eğer Hırvatistan sahillerini gördüyseniz kesinlikle hayal kırıklığına uğrarsınız. Binadan ibaret olan bu şehir benim içimi kararttı resmen. Hırvatistan sahillerini diğer yazılarımda paylaşacağım. Hırvatların para birimi Kuna. 1€ = 7,5 Kuna.

Şimdi Zagreb'teyiz. Arabamızı şuraya bedavaya park ettik. Buradan şehre doğru yürüdük. Önce Zagreb Şehir Müzesine ardından Josip Jelacic heykelinin olduğu meydana vardık çünkü burada Turist Bilgi Merkezi var ve buradan şehir haritası alabiliyoruz. Bu heykel, şehrin Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun altında olduğu zamanlardaki bu bölgeyi yöneten Vali'nin heykeli. Yani bizdeki gibi padişahlar, vezirler falan yok. Bu da bana ilginç gelmişti. Buradan çıkıp Zagreb Katedraline gittik. Hırvatistan da diğer Balkan ülkeleri gibi Osmanlı'nın etkisi altında kalmış. Hatta Osmanlı bu katedrali korumak için yanına duvar bile yaptırmış. Duvarın bir kısmı hala duruyor.

Zagreb Katedrali
Katedral'den sonra çatısı kazağa benzeyen St. Mark Kilisesi var. Zagreb'te orjinal bulduğum tek şeydi. Buranın ardından bitmiş ilişkiler müzesine geçtik. Aramızdan bir arkadaşımız burayı çok gezmek istiyordu biz de onu dışarıda bekledik. Konusu güzel ama beni pek açmadı. Buradan da ayrılarak sokakları gezmeye başladık. Artık acıkmıştık ve aynı zamanda gezerek yiyecek bir şeyler bulmaya çalışıyorduk. Gittiğimiz yer şurasıydı. Hamburgerler gayet büyük ve doyurucuydu. Fiyatları da gayet uygundu yediğiniz hamburgerin kalitesine ve boyutuna göre. Patates+hamburgere 7€ ödemiştim.

Yemeğimizi yedik. Şimdi gezmeye devam. İlk olarak tekrar meydana çıktık ve buradaki gökdelenin tepesinden şehir manzarasını izlemek istedik. Adı Zagreb Eye 360. Fiyat 30 Kuna(4€). Burası da yine eh işteydi.
Bu kadar şehir turundan sonra bir yerlere oturup bir şeyler içmek istedik. Önce Tolkien'nin Evi diye bir yer vardı buraya girip baktık fakat Hırvatistan'da kapalı ortamda sigara içmek serbest. Çok duman altı olduğu için aramaya devam ettik. Sonrasında bulduğumuz yer çok küçük bir yerdi ve sadece biz vardık. Konum. Burada Hırvatların en ünlü birası Ozujsko ve yine ünlü bir içkisi Pelinkovac denedim. Biranın içimi rahattı ve güzeldi. Diğeri ise acı bir likör diyebiliriz. Biraz sert ama soğukta iyi gidiyor. Bira: 15 Kuna, Pelinkovac: 20 Kuna.
Zagreb Eye
Artık dönüş vakti, günübirlik gezimizden anladık ki Zagreb pek de matah bir şehir değil.

23 Ocak 2017 Pazartesi

Heidelberg

 Würzburg'a ailemin yanına gelmemin ardından , gezebileceğimiz yakın şehirleri araştırmaya başladık. Daha önce de duyduğumuz Heidelberg olasılıklar arasına girdi. Zaten bu şehri görmeyi çok istiyorduk ve Würzburg'u gezebilecek yeterli zamanımız olduğu için bir günümüzü Heidelberg'e ayırmaya karar verdik.

Trenden bir manzara
Würzburg'dan sabah saat 8:30 treniyle Heidelberg'e doğru yola çıktık. Yol boyunca 1 kez aktarma yapmamız gerekti. Yani Würzburg'dan bu şehre ulaşım oldukça kolay. Yol yaklaşık 2 saate yakın sürdü. Trenler oldukça konforlu olduğu için yol bizi hiç yormadı. Ve yol boyunca yemyeşil ovalardan ve nehir kenarlarından geçtik. İmkanınız olursa Almanya'da trenle gezmek genel olarak oldukça keyifli. Ama çoğunlukla fiyat olarak otobüse göre daha maliyetli. Bana sorarsanız çok büyük bir fiyat farkı yoksa her zaman treni tercih edin derim.



Coğrafi birkaç not:
Bu güzel şehir Almanya'nın güneybatısında Baden-Wüttemberg eyaletinde ,Ren ve Neckar nehirleri arasında kalan vadide yer almaktadır. Genel olarak dağlık bir şehirdir. Neckar nehri tarafından ikiye ayrılmış olan şehir size yeşilin yer tonunu sunuyor.

Hauptstrasse


Heidelberg'e ulaştığımızda daha erken bir saatti. Şehirde gezeceğimiz yerleri planlamak adına tren istasyonuna oldukça yakın mesafedeki turist ofisine uğradık. Oradan gezmemiz gereken yerlerin güzergahını oluşturduktan sonra yola koyulduk. Bize şehir merkezine ve gezilecek hareketli caddelerin olduğu bölgeye otobüsle gitmemizi önerdiler fakat biz otobüs kullanmayıp yürüyerek gitmeyi tercih ettik.Siz de bu şehre yolunuz düşerse merkeze yürüyerek gidebilirsiniz. Uzak bir mesafe değil ve şehri daha iyi keşfetmeye faydası oluyor.
Kristall Glücker
Şehir merkezine ulaştığımızda, kendimizi şehrin en hareketli caddesi olan Hauptstrasse de bulmuştuk. Bu caddenin sonradan araştırıp öğrendiğim önemli bir özelliği varmış;Avrupa'nın sadece yayalar için ayrılmış en uzun caddesiymiş. Cadde üzerinde çeşit çeşit mağazalar,restoranlar,bazı müzeler, oteller ne ararsanız her şey yer alıyor. Yürümesi oldukça zevkli,capcanlı bir cadde. 
Biz bu cadde üzerinde yürürken değerli taşların sergilendiği ,aynı zamanda satışının da yapıldığı ilginç bir dükkanı ziyaret etmiştik.Babam madem mühendisi olduğu için bizim için biraz daha anlam arz etmişti. Ama bence herkes için ilgi çekici doğal malzemeler var. İsmi: Kristall Glücker...

Heiliggeiskirche


Burayı ayrıntılı bir şekilde gezmenin ardından, cadde boyunca yürüyerek, Heiliggeiskirche'ye ulaştık. Kilisenin önünde bulunan Markplatz Meydanı oturup biraz dinlenmek,birşeyler içmek ve şehrin günlük akışını izlemek için ideal bir yer. 









Heidelberg-Neckar Nehri


Tablo güzelliğinde olan bu kent aynı zamanda Almanya'nın en romantik kenti(Wege der Romantik) olarak nitelendiriliyor. Adına “Ich hab’ mein Herz in Heidelberg verloren /Kalbim Heidelberg’de kaldı” diye bir şarkı bile yazılmış. Ve bunu attığınız her adımda gerçekten hissediyorsunuz.






Heidelberg, aynı zamanda bir üniversite şehri. 1386 yılında kurulmuş olan Almanya’nın en eski üniversitesi olan Heidelberg Üniversitesi tıp ve eczacılık açısından Avrupa’nın en önemli üniversitelerinden biri. Şehirde, 30 binin üzerinde üniversite öğrencisi bulunuyor. Şehrin her köşesinde görülen, kitap okuyan, sohbet eden, bisikletle gezen gençler şehrin dinamik enerjisini de yansıtıyor.


Heidelberg Kalesi

Heidelberg Kalesi
Biraz dinlenmenin ardında sıra görkemli Heidelberg Kalesi'ni gezmeye gelmişti. Kale bir dağ eteğinde ve yemyeşil bir ormanın içinde yer alıyor. Oldukça yüksekte yer aldığı için biz kaleye Bergbahn denilen füniküler kullanarak çıkmayı tercih etmiştik. Çünkü dik bir yol tırmanmak gerekiyordu ve bu bizi çok yoracaktı o yüzden göze alamamıştık. Bu dik yolu füniküler ile çıkmak da ayrı bir deneyimdi.
Saraya giriş fiyatı,içinde yer alan Alman Eczacılık Müzesi girişi ve füniküler kullanımı yetişkinler için 7 Euro, öğrenciler için 4 Euroydu. 
Bergbahn-Füniküler
Fünikülerle en tepeye kadar çıktık. Hatta ark etmeyip kalenin bulunduğu yerden daha da yukarı çıktığımız için biraz aşağı yürümek durumunda kaldık. İndiğimiz yerde şehri tepeden gören çok güzel bir restoran vardı. Fakat pek aktif görünmüyordu. Mevsimden mi bilmiyorum. 
Kaleye doğru inerken yemyeşil yollardan geçtik.
Tam kalenin girişinde küçük bir büfe var. Oradan kahve alacaktık ki, işleten bayan bizim kendi aramızda konuşmalarımızı duyup bize Türkçe yanıt verdi. Meğer Türk'müş. Sanırım Bodrumluydu ya da orada yaşıyordu tam hatırlayamıyorum. Bize çok lezzetli kurabiyeler ikram etmişti sağolsun. Çok tatlı birisiydi. Ona da buradan selam olsun. Belki şans eseri yazdıklarımı okur. 
Kahvelerimizi yudumlayarak kaleyi gezebilmek için yürümeye devam ettik. 13. yüzyıldan kalma kırmızı tuğlalar kullanılarak yapılmış bu kalenin,bazı yerleri yıkılmış durumda. Fakat bu genel havasından hiçbir şey eksiltmemiş. Hala oldukça görkemli ve etkileyici durumda.


Heidelberg Sarayı olarak da adlandırılan kale, 1398-1410 yıllarında, Prens Elector Ruprecht III hanedanlığın ilk rezidansı olarak da kullanılmış. 1764 yılında yıldırım çarpması sonucu zarar gören kalenin taşları bir dönem yöre halkı tarafından ev yapımında kullanılmışsa da, daha sonra kale koruma altına alınmış.





Kalenin içinde yer alan Alman Eczacılık Müzesi (Deutsches Apotheken Museum) tabi ki okuduğum bölüm eczacılık olduğundan benim için ayrı bir önem taşıyordu. Bu nedenle sanırım müzenin içinde 2 saatimi geçirmişimdir. Gördüğüm herşeyin fotoğrafını çektim .İleride belki bana ilham kaynağı olur . Eczacı olmayan birisi içinde oldukça ilgi çekici olduğunu söyleyebilirim. İçinde geçmişten günümüze ilaç yapımında kullanılan tüm araç gereç, ham medde ve değerli bilgiler yer alıyor ve inanılmaz kapsamlı bir müze. Mutlaka ziyaret edin. Ben çıkmak istememiştim. Zamanım daha geniş olsa birkaç saat daha içeride kalabilirdim :) Ve eğer eczacılık fakültesi okuyan veya bitirmiş biriyseniz hususi bu müzeyi görmek içim bile Heidelberg'e gelebilirsiniz. Müze çıkışında bir de hatıra olarak saklayabileceğiniz ürünler satılan bir dükkan bulunuyor.







Buranın ardından, kale içinde yer alan dünyanın en büyük şarap fıçısını gördük. Bu fıçı 1751 yılından kalmaymış ve 185 bin 500 litrelik kapasiteye sahipmiş. Gerçekten inanılmaz büyük görünce hayret ediyorsunuz.






Kaleyi biraz daha gezmenin ardından yine ağaçlık yollardan aşağı inerek kaleden ayrıldık . Sevimli evler bulunan dar sokaklardan geze geze nehir kenarına ulaştık. Kaleden izlediğimiz kartpostal gibi bir manzara sunan nehrin kenarında olmak insana inanılmaz bir huzur veriyor.






Şehrin simgesi olan Eski Köprü diğer adı Carl-Theodor Köprüsü bir sonraki durağımız oldu. Hava güneşli olduğu için köprü,nehir ve çevredeki dağlarda bulunan ağaçlar harika görünüyordu.Burası aynı zamanda şehrin en turistik bölgelerinden biri. Fotoğraf çekmek için mükemmel bir nokta. Köprü girişinde kuleler yer alıyor,bu kulelerin yan tarafında bronz bir maymun heykeli var. Bu heykel de fotoğraf çekebileceğiniz ilginç bir nokta. Eğer geniş bir vaktiniz varsa , nehir kenarında uzun yürüyüşler yapabilirsiniz.



Köprünün karşısında yer alan Filozoflar Yolu'da yürüyüş için çok güzel bir güzergah.Fakat bizim vaktimiz kalmadığı için orada yürüyememiştik. Köprüden sonra yürüdüğümüz ilk caddeye geri döndük ve geze geze dönüş yoluna koyulduk. Akşamüstü Würzburg'a dönüş trenimiz vardı ve ona yetişmemiz gerekiyordu.

Sonuç olarak...
Bana sorarsanız , Almanya'nın  çoğunlukla ziyaret edilen büyük ve gelişmiş şehirlerine göre çok daha fazla tat veren, ortaçağdan kalma bu masalsı şehri mutlaka Almanya gezinizin uğranacak ilk durakları arasına almalısınız...